


İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUM FARKLILIKLARININ SEBEPLERİ
Hz. Muhammed yaşadığı sürece gerek Kur’an’ın anlaşılıp yorumlanmasında gerekse diğer dini problemlerin çözümünde Müslümanlar tarafından tartışmasız tek yetkiliydi. İnsanlar onun açıkladığından başka bir yoruma ihtiyaç duymazlardı. Ancak Hz. Muhammed‘in vefatından sonra değişik nedenlere bağlı olarak farklı yorumlar oluşmaya başlamış ve çeşitli ekoller oluşmuştur.
Bunun sonucunda;
► Siyasi-itikadı yorumlar,
► Ameli-fıkhi yorumlar,
► Tasavvufi yorumlar ortaya çıkmıştır.
Dini anlamadaki yorum farklılıkları düşünce zenginliği, dini anlama ve yorumlamada kolaylık ve farklı seçeneklerin ortaya çıkmasını sağlar.
►İslam Düşüncesinde Yorum Farklılıklarının sebepleri
►İnsan Yapısından Kaynaklanan Sebepler: Dinin anlaşılması ve algılanması, kabiliyet, ilgi, ihtiyaç ve beklenti gibi kişilik farklılıklarından az da olsa etkilenir. Bu nedenle farklı yorumlar ortaya çıkabilir.
-Dini Metinlerden Kaynaklanan Sebepler: Vahyin kullandığı üslup ve anlaşılması kolay olmayan “müteşâbih” ayetler dinin yorumlanmasında farklılaşmaya neden olan sebeplerdendir.
-Sosyal Sebepler: Toplumlar kendi sosyal yapısına uygun dinî bir yaşam biçimi geliştirir. Bu da her toplumda farklı din anlayışının gelişmesine sebep olur.
-Kültürel Sebepler: İslam coğrafyasının genişlemesiyle birçok kültürle karşılaşılmıştır. Müslüman olan halklar kendi kültür ve inançlarını kolay kolay terk etmemiş, yeni inancını eski inanç ve kültürüyle yorumlamaya çalışmıştır. Bu durum farklı yeni yorumlara neden olmuştur.
-Coğrafi Sebepler: Coğrafi nedenlerden kaynaklanan yaşam biçimlerindeki çeşitlilik ister istemez dini yaşantıda kendini göstermiştir. Örneğin; kıyafet, yemek kültürü, gelenek ve görenekler dinî yaşamda farklılık gösteren birkaç örnektir.
-Siyasi Sebepler: İtikadi-siyasi mezheplerin doğuşunda en önemli sebeptir. Kimin halife olacağı, şartlarının ne olduğu, bu nedenle çıkan savaşlarda ölen ve öldürenin durumunun ne olacağı gibi konularda farklı yorumlar yapılmış ve neticede gruplaşmalar oluşmuştur.
Bu konuyla ilgili geniş bilgi almak isteyenlere geniş bir anlatım mevcuttur.
Arapların, Türklerin İranlıların, Uzakdoğu’da yaşayan Müslümanların ortak noktaları sayılamayacak kadar çok olmakla birlikte, aralarında yorum farklılıklarından doğan ayrılıklar da, normal olarak bulunmaktadır. Ancak bu farklılıkların, diğer dinler göz önüne alındığında oldukça az olduğunu onların da dinin özündeki ayrılıklar olmayıp bazı tali konularda olduğunu sevinerek söyleyebiliriz. Örneğin Kuzey Afrika’da yaşayan bazı Müslümanlar namazda ellerini bağlamaz, İran’da yaşayanların çoğunluğu secde ederken alınlarını koydukları yere, önceden hazırladıkları topraktan yapılmış dairemsi, yassı bir cisim koyarlar. Bu uygulamalarını açıklarken, alnın konduğu toprağın temiz olması gerektiği, bu yüzden temizliğinden emin oldukları o cismi koyduklarını söylerler. Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda yaşayan bazı insanlar, içinde alkol bulunduğu ve şaraba kıyasla onun da dinen pis sayıldığı gerekçesiyle kolonya kullanmaz. Bazı Müslümanlar vücuttan çıkan kanın abdesti bozduğunu söylerken bazı Müslümanlar bunun aksini söyler. Bu farklılıkların her birinin kendilerine göre gerekçeleri ve dayandığı dinî temeller bulunmaktadır.
-İnançların bazı ayrıntı meselelerinde Müslümanlar arasında birtakım farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin daha çok İran ve Irak’ın bir kısmında yaşayan Şiî mezhebine tabi olanlar Peygamberimizden sonra on iki imam seçildiğine bu imamların günahsız, masum insanlar olduğuna, tüm Müslümanların bu imamlara uymalarının dini bir gereklilik olduğuna inanırlar. On iki imam olarak kabul ettiği kimseler Hz. Ali’nin soyundan gelen ve babadan oğula devam eden bir silsiledir. On ikinci imam onların inancına göre kayıp olmuştur ve ahiret kopmadan önce mehdi sıfatında ortaya çıkacak ve yeryüzünü düzene sokacaktır. Son imam ortaya çıkmadan işler tam olarak asla düzelmez. Bu mezhep Peygamberimizin kendisinden sonra yerine Hz. Ali’yi bıraktığını, ancak Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in siyasi hilelerle onun hakkını gasp ettiğine inanır.
Görüldüğü gibi bu inanç ve uygulama farklılıklarının hiçbiri dinin özüne ait farklılıklar olmayıp, insan unsuru, tarihsel ve kültürel farklılıklar, yaşam koşulları vb. nedenler yüzünden ortaya çıkmış yorum farklarıdır.
- İslam düşüncesinde yorum farklılıklarının sebeplerini başlıklar halinde şöyle açıklayabiliriz.
- 1)İnsanın Yapısından Kaynaklanan Sebepler
İnsanların zeka seviyeleri, kabiliyetleri, ilgileri farklı olduğu gibi olaylara bakışları ve yorumlayışları da değişiktir. Dinî konuların bazıları kolay anlaşılabilir değildir. Kapalı olan bu mevzuları insanlar kendilerine göre yorumlamakta ve haliyle bu yorumlar birbirinden farklı olabilmektedir. Bu yorumlar, ikna edici olduğu ölçüde güzel yorumlar olarak değerlendirilir. Ancak yorumlar gerçekten sadece bir kesit yansıtırlar. Bu açıdan her bir yorum kendi bakış açısından doğru olabilir.
-İnsanların mizaçları, arzu ve istekleri de birbirinden farklıdır. Bazen insanlar istek ve arzularının etkisinde kalır, meseleleri de ona göre değerlendirirler. Spinoza’nın dediği gibi:
“Bize eşyayı güzel gösteren basiretimiz değil, arzu ve eğilimlerimizdir.”
William James de şöyle der:
-“Felsefe tarihi, insan mizaçlarının çatışma tarihidir. Bu çatışmanın edebiyat, fen ve devlet idaresi alanlarında büyük bir rolü vardır.”
-İnsanların idrakleri de birbirinden farklıdır. Bazı insanlar gerçekleri bütünüyle kavrayabilirken bazı insanlar bunların ancak bir bölümünü veya çok az bir kısmını idrak edebilir. Bazılarına ise kuşku ve kuruntular hakim olur. Bazı insanlar ise hayal alemine dalar, başkalarından kalan inançların baskısı altında çeşitli düşüncelere saplanır.
-Bazı insanlar gözleriyle düşünür, gördüklerinin bir başka boyutu olabileceğini anlayamaz; bazı insanlar başkalarının beyinleri ile düşünür, kendileri sadece onları onaylar, hiçbir şekilde itiraz etmezler; bazı insanlar da her şeyi merak eder, araştırmak, gerçeği bizzat kendisi bulmak ister.
-İnsanların branşları da birbirinden farklıdır. İnsanlar hayatta çeşitli meslek kollarına yönelir, her meslek sahibi kendi mesleğine uygun olan bir düşünme biçimi vardır. Bu farklı düşünme biçimleri dini algılayışta da etkisini gösterir.
-Özetle söylersek, insanlarda bulunan bazı üstün meziyetler ve bunun yanı sıra çeşitli zaaflar, onların dini anlayış konusunda değişik yollara sapmalarına ve birbirinden farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
-Her toplumun kendine göre bir sosyal yaşamı vardır. Almanya’daki sosyal yaşam ile Rusya’daki sosyal yaşam; Tunus’taki sosyal yaşam ile Endonezya’daki sosyal yaşam birbirinden farklıdır.
-Tarihsel süreç içinde sosyal yaşamlar da birbirini tutmaz. Ekonomik, siyasal, bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sosyal yaşam değişime uğramakta, insan ilişkileri, yaşam kültürü değişmektedir. Toplumlardaki bu değişime sosyal değişim adı verilir. 1900 yılındaki İstanbul halkının sosyal yaşamıyla 2000 yılındaki İstanbul halkının sosyal yaşamı arasında büyük farklar olması sosyal değişime örnektir.
-Her dönemde halklar, dini inançlarını kendi imkanları içinde anlar ve yaşarlar. Sosyal yaşam, her ne kadar sürekli değişse de ana hatlar hep aynı kalmaktadır. Örneğin insanlar birbiriyle geçmişte de günümüzde de ticaret yapmak durumundadırlar. Ticaretin yapılış şekilleri, alınıp satılan mallar değişse de ticaret olgusu değişmemektedir. İnsanların barındıkları yerler zamana göre değişmektedir. Bir zaman mağaralarda yaşanırdı; derken çadırlarda, barakalarda, kerpiç evlerde yaşanmaya başlandı. Daha sonra insanlar taştan evlerde yaşamaya başladılar. Günümüzde betonarme yapılar içinde yaşanmaktadır. İçinde yaşanılan mekanlar farklı olmakla birlikte, hepsinin ortak özelliği barınma aracı olması değil midir? Aynı şekilde insan ilişkileri, zamanla değişime uğramakta; ama insanların birbiriyle ilişki içinde oldukları gerçeği değişmemektedir.
-Sosyal yaşamda, temiz/art niyetliler, aktif/pasif olanlar, yönetenler/yönetilenler, yalnızca bugünü yaşayanlar/yarınları düşleyenler, kendini düşünenler/herkesi düşünenler… her dönemde vardı; var olmaya devam edecektir.
-Dinimiz, sosyal yaşamın değişmez yönlerine yönelik emir ve tavsiyelerde bulunmuş; değerler belirlemiştir. İslam’ın temel amacı iyi insan, temiz toplumdur. Aile içi ve akrabalar arası ilişkiler, insanların birbirleri üzerindeki hakları, kişiye ve topluma zarar veren davranışlar vb. konularda temel ölçüler koymuştur. Bu ölçüleri Müslümanlar, kendi toplumsal şartları içinde yorumlar ve yaşamına yansıtır.
Dr. Ali Kuzudişli
-İnsanın içinde yaşadığı toplum ve kültür, o insan henüz doğmadan önce, onun için çeşitli inançlar, sevgiler, nefretler, korkular... hazırlamıştır bile. İnsan dünyaya geldiğinde toplum kendi değerleri ve kültürüyle onu besler ve ölünceye kadar ondan ilgisini eksik etmez.
Almanya’da doğmuş ve orada büyümüş bir Hıristiyan acaba Güney Afrika’da doğmuş ve orada büyümüş olsaydı, aynı inançlara sahip olur muydu? Bir heykelin önünde saygıyla eğilen ve kendisini koruması için yalvaran bir Afrikalı putperest, Türkiye’de veya Mısır’da doğup büyüseydi, o hareketi yapanlara gülmez miydi?-
-İnsanların dinî anlayışları, onların kültürlerine göre değişiklikler arz eder. İnsanlar çoğunlukla yerleşik olan inanç ve düşünceleri tarafsız bir gözle değerlendirip kafa yormadan, olduğu gibi kabul ederler. Bu kabullenme, insanlara yön verir ve zamanla kutsallaştırılır. Belirli bir zamandan sonra artık o düşünceler ve anlayışlar kesin gerçekler gibi algılanmaya başlanır.
Okuyan ve araştıran insanlar olarak bizler, inandığımız değerlerin kaynaklarını ve amaçlarını bilmeli, körü körüne bir anlayışa saplanıp kalmamalıyız. İster dinler olsun isterse düşünceler, onlar arasında karşılaştırmalar yapabilmeli, onların güçlü ve zayıf olan yönlerini görebilmeliyiz.
Dr. Ali Kuzudişli
-Küçük ve dağlık yerlerdeki zor yaşam koşullarında yaşayan insanların diğer insanlarla kolay uyum sağlayamadıklarını, en küçük meselede kavga çıkardıklarını bilirsiniz. Sizce bunun nedeni ne olabilir?
Akdeniz insanının sıcakkanlı ve duygusal olduğu yargısı doğru mudur? Soğuk bölgelerde yaşayan insanların, kendilerinin de soğuk olduklarına dair söylenti ne derece doğrudur?
-Karadeniz halk oyunları neden canlı ve hızlı, Ege’nin neden ağır ve yavaştır? Bunda coğrafi özelliklerin etkisi var mıdır?
-İnsanların yaşadıkları bölgenin iklim özellikleri, bitki örtüsü ve yüzey şekilleri, onların düşünme biçimlerini de etkilemekte ve bu durum zamanla kültürlerine işlemektedir.
-Gözlerden uzak basit ve sade yaşam süren insanların din anlayışları da sade ve yüzeysel, değer anlayışları daha katı ve tavizsiz olmaktadır. Ovada yaşayan insanların dağdakilere göre daha hoşgörülü ve mülayim oldukları kabul edilir. Size göre hoşgörüyü ön plana çıkaran Mevleviliğin ve Bektaşiliğin İç Anadolu’da, katılığıyla bilinen Vahhabiliğin Arabistan’da doğması ve yaygınlaşmasında coğrafi özelliklerin etkisi ne kadardır?
-Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli
-Siyaset, dinî anlayışı şekillendiren, anlayışları birbirinden uzaklaştıran en önemli etkenlerden biridir. Siyasi amaçları olan biri, dini doğru anlamaktan çok, kendi güttüğü siyasete en yarayışlı bir şekilde nasıl anlaşılması gerekiyorsa o şekilde anlamayı tercih etmektedir. İnsanların siyasi eğilimleri ve amaçları birbirinden farklı, hatta birbirine muhalif olduğu için her siyasi grubun dini anlayışları da farklı olmaktadır.
-Kimi insanlarda lider olma ve diğer insanlara hükmetme arzuları yoğundur. Krallar, yönetimler kendi halkının barış ve sükunet içinde yaşamasını, yönetimlerine karşı itirazların ve isyanların olmamasını ister ve halkta barışsever, hoşgörülü, mütevekkil bir dini anlayış oluşturmaya gayret eder. Muhalif olan kimseler de yönetime kendileri geçmek için mevcut kralın ve yönetimin din anlayışını geçersiz sayar, kavgacı, başkaldırıcı, savaşçı bir anlayışı yaymaya çalışır. Bir gün başarılı olur da tahta geçerse, o da eski yönetim gibi halk içinde barışı, sevgiyi, hoşgörüyü öne çıkaran bir din anlayışını yaymaya çalışacaktır.
--Görüldüğü gibi siyasetin güdümünde ortaya çıkan din anlayışları sağlıklı değildir. Çünkü onda amaç, dinin ne demek istediğini anlamak değil, siyaset doğrultusunda din anlayışını şekillendirmek, daha açık bir şekilde söylersek dini kendi amacına göre kullanmaktır.
Şiî, Sünnî ayrımının başlangıcı da siyasî olmuştur. Hz. Ali etrafında toplanan insanlar, onun şehit edilmesiyle Hz. Hasan’a bağlanmışlar. Onun Muavi’ye ile anlaşması neticesinde toplum sakinleşmiş, ancak Hz. Hasan’ın şehit edilmesi ve Muaviye’nin yerine, anlaşma gereği Hz. Hüseyin’in geçmesi gerekirken, Muaviye oğlu Yezid geçmiş ve Yezid, Hz. Hüseyin’i Kerbelâ’da 70 kadar aile fertleri ve dostlarıyla beraber şehit ettirmiştir. Bu olaydan sonra Ali taraftarları sinmişler, faaliyetlerini gizli devam ettirmişler ve mevcut halifeliğin baş muhalifleri olarak görülmüşlerdir. Siyasi ayrılık zamanla iki dinî mezhep haline gelmiştir. Bugün de her iki mezhebe uyan insanlar, çoğunlukla ayrılığın sebebini de bilmeden, birbirlerine uzak durmuş, tarihsel çizgiyi devam ettirmişlerdir. Oysa bugün ne Emevî saltanatı, ne Ali evladı ne de halifelik kalmıştır ama yaklaşık bin üç yüz yıl önceden ekilen ayrılık tohumları dallanmış, budaklanmış, acı meyvelerini günümüze kadar vermeyi başarmıştır.
-Alevîlik de Şiîliğin Anadolu’da yaşayan biçimidir. Maalesef Sünnîlerle Alevîler arasında bu kör, bazen de acımasız çekişme hâlâ devam etmekte, siyasî amaçların güttüğü cahil insanlar istenmeyen sonuçların doğmasına sebep olmaktadırlar. Sevindirici olan durum, okuyan ve meseleleri araştıran insanların çoğalması ve eski bağnazlığın, etkisini yavaş yavaş kaybetmekte oluşudur.
-Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli
6)Dinî Metinlerden Kaynaklanan Sebepler
-Kuranıkerim, insanlara vermek istediği mesajlar açısından son derece net ve açık bir kitaptır. Bununla birlikte o, edebi değeri çok yüksek bir kitap olduğundan ve bütün çağlara hitap edecek şekilde indirildiğinden, zaman zaman anlama sorunları ortaya çıkmaktadır.
-Örneğin, Hüdeybiye antlaşmasından önce Müslümanlar, Rıdvan ağacının altında bağlılık tazelemişler, ellerini Peygamberimizin eli üzerine koyarak, söz vermişlerdi. Yüce Allah, o zaman indirdiği bir ayette, O’nun da onlarla beraber olduğunu belirtmek ve onları yüreklendirmek için şu ayeti indirdi:
-“Allah’ın eli de onların ellerinin üzerindedir.” (Fetih 10) Aradan zaman geçti; devir değişti. Müslümanlar arasında yabancı milletlerden yayılma görüşler tartışılır oldu. Bunlardan biri de Allah’ın bir cisme sahip olup olamayacağı meselesiydi. Böylece bu ayette geçen ‘Allah’ın eli’ gerçek anlamda mıdır, yoksa mecaz anlamda mı, çok tartışılır oldu.
-Bazı ayetler, insanların bilgileri arttıkça daha iyi anlaşılmaktadır. Örneğin,
-“Onlara, gündüzü kendisinden çekip aldığımız ve birdenbire karanlıkta kaldıkları gece de bir işarettir. Kendi yörüngesinde seyreden Güneş de bir işarettir. Her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.” (Yasin 37-38) ayeti, geçmiş çağlarda, günümüzdeki kadar iyi anlaşılamamıştır. Günümüzdeki astronomi bilgisi sayesinde bu ayetlerde anlatılmak istenenleri daha net bir şekilde anlayabilmekteyiz.
-Yüce Allah, Kuranıkerim’in çağlar boyunca insanların ilgisini çekmesi ve bu sayede doğruluğa yönelmeleri için, içine ‘giz’ler yerleştirmiştir. Bu sayede, her çağda onu okuyanlar, sanki onu yeniden keşfeder. Onun anlamları ve hikmetleri bitmek bilmez. Kur’an’ın indirildiği günden bu yana Kur’an o kadar çok okunmuş ve yorumlanmıştır ki, bu alanda çok zengin bir literatür oluşmuştur.
-Hadislerin anlaşılması Kur’an’a oranla daha kolay gibi görünse de, aslında tam tersi durum söz konusudur. Çünkü, hadislerin, hangi şartlarda, hangi amaçlarla söylendiğini bilmek uzmanlık alanıdır. Bunun yanı sıra, hadisler, ağızdan ağıza söylence yoluyla yayıldığı için, bir dönem onun sağlamını zayıfından ayırmakla geçmiş, fakat tam anlamıyla bir birlik sağlanamamıştır.
-Sünnilik mezhebinde İmam Buhari tarafından derlenen Sahih-i Buhari ve İmam Müslim tarafından derlenen Sahih-i Müslim adlı kitaplar, Kuranıkerim’den sonra dinin kaynak kitapları olarak rağbet görmüştür. Bu kitaplarda Peygamberimizin söyledikleri sözler, yaptıkları işler, kesitler halinde yer almaktadır. İki kitaba birlikte ‘Sahihayn’ denir.
Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli
-Din; Allah tarafından vahiy yoluyla gönderilen, insanları kendi özgür iradeleriyle iyiye ve doğruya yöneltmeyi amaçlayan kurallar bütünüdür. Dinin amacı insanları, kötülüklerden sakındırmak suretiyle onları dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmaktır.
Bu parçadan hareketle aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılamaz?
A)Gerçek dinin kaynağı vahiydir
B)Dinî tercihlerde özgür irade önemlidir.
C)Din iyiliği ve güzelliği yaymak ister.
D)Dinin en büyük amacı insanlara dünya mutluluğu vermektir.*
2)Aşağıdakilerden hangisi peygamberimizin İslam’ı tebliğ ederken izlediği yöntemlerden biri değildir?
A)İnsanların anlayabilecekleri seviyeye uygun bir şekilde dini anlatmaya dikkat etmiştir.
B)İnsanlara öğüt verirken, içinde bulundukları durumu dikkate almıştır.
C)İnsanları islam’a davet ederken sabırlı ve hoşgörülü davranmıştır.
D)İslam’a insanları çağırırken soylu ve zenginlere öncelik vermiştir.*
Aşağıdakilerden hangisi islam düşüncesindeki yorum farklılıklarının sebeplerinden biri değildir?
A)Sosyal çevre
B)Eğitim düzeyi
C)Kur’an ve sünnet*
D)Kültürel farklılıklar





